Bir Sultan, Bir Rüya, Bir Medrese ve Bir Camii…
II. Murad Han’ın Tunca Nehri kıyısında, Kaleiçi semtinin dışında, Edirne Surlarının Germe (Kerme) Kapısıyla Manyas Kapısı arasında 1435 tarihinde yaptırdığı Dar’ul Hadis Cami’nin cümle kapısının üzerinde mermere boya ile yazılmış kitabede şöyle yazıyor:
“Bu büyük Sultan, yüce padişahlar padişahı, yücelerden desteklenen, düşman krallara muzaffer, adalet ve ihsanın gözeticisi, güven kanatlarını en kemal iman üzere yayan, sultan oğlu sultan, fethin babası –saltanat sancakları daim olsun. Devleti devamlı yaşasın-, Bayezid Han oğlu Mehmet Han oğlu Murad Han’ın Cami-i şerifidir. Sekiz yüz otuz sekiz yılının Şaban ayının yirmi üçünde yazıldı. (Miladi 24 Mart1435)
Rivayet odur ki; Sultan Murad rüyasında Peygamber Efendimizi (SAV) görmüş. Hz. Peygamber kendisinden Edirne’de bir Hadis Okulu ve bir Camii inşa etmesini istemiş. Hz. Muhammed (SAV) ve ona ait her şeye düşkün her Osmanlı gibi Sultan Murad’da bu emri hiç geciktirmeden yerine getirmek için hemen rüyayı gördüğü uykudan uyanır uyanmaz inşaat hazırlıklarına başlanmasını emretmiş ve buraya ilk temel taşını da kendi elleri ile koymuş.
Bu rivayetten yola çıkan halk, dünya üzerinde, yapılan duanın kabul derecesi bakımından en önemli yerlerden birinin de Dar’ul Hadis Camii olduğunu söylerler. Hatta Edirne’ye ikinci Kâbe diyenler de vardır ki bu söylem, hem Dar’ul Hadis Caminin, hem de Selimiye Caminin Peygamber Efendimiz (SAV) ‘in işareti ile yapılmış olmasındandır. Bugün ne yazık ki ayakta olmayan Camiye ait hadis medresesinin, caminin sağ ve sol taraflarında olduğu sanılıyor.
Dar’ul Hadis Cami haziresinde birçok önemli kişinin yattığı bilinse de zaman içerisinde birçoğunun yeri kaybolmuştur. Cami arka bahçesinde biri açık diğeri kapalı iki adet şehzadeler türbesi vardır.
Edirne Dâr’ul Hadisi; İznik ve Bursa’da kurulan medreseler içinde ve onlardan sonra, Osmanlı’nın kurduğu, yüksek seviyeli medrese olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kuruluş döneminde medreseler, program itibariyle ana hatlarıyla Selçuklulardan tevarüs ettiği müfredatı uygulamakta idi. Okutulan belli başlı kitaplar olmasına rağmen, mihver müderris olduğundan her şey onun etrafında şekillenirdi- Bu açıdan bir medresenin ilmî gücünün en önemli göstergesi müderrisi/müderrisleri idi. (Bir başka yazıda Dar’ul Hadis Medresesini ele alacağız.)
Dar’ul Hadis Camii İmamı Sayın Mahmut Eroğlu ve Sayın Mustafa Hatipler ’in katkıları ile…